Gözcü
Yol gözcüsü, bu kaçıncı yolun? Henüz eskitmedim, öyleyse hesabı şimdi bir dursun. Bazen yokuşun kenarındaki taş duvara oturuyorum, bazen bu çardaklara ya da otoparkın köşesindeki taş duvara, bazen aynı merdivende farklı basamaklara. Yollar bir noktada birleşiyor, hepsi tek bir geceye açılıyor.
Aydınlık, şen bir on suları. Top sesleri, altlarda terlikler pijamalar. Bir kız, şalını atmış öylece boynuna, düşüveriyor. Topu atıyor, sonra şalın ucundan tutup onu da atıveriyor olduğu yere. Galiba yine düşüyor, bundan sıkılıyor belki fakat usanmıyor, alışmış. Aynı meydanda, fiyakasız arabaların egzos dumanları, kadınlı erkekli grupların kahkahaları, eksik bir şey mi var’la biten yokluğun soruları… Cevap: hep araba.
Eksik olan şey hep daha fazla fakat bu “hep”li bir cümlede, hep bir giz. Ben şimdilerde de bir şeyleri özlüyorum. Cevap eski kendimi ya da hayatımı şeklinde sonlanabilecek kadar basit değil, yine de hep aynı cevabı veriyorum. Mesela çıkıp bir günde 600 TL harcayabiliyorum artık, hatta bunu ayda birkaç kez tekrarlayabiliyorum. İnsan çalışınca sayıların ne kadar az değerlere sahip olduğunu anlıyor, matematik şaşabiliyor fakat mesele bu değil, ben bir günde 600’den daha fazlasını da harcayabiliyorum.
Epeydir Tekne’ye gitmedim. Her bir gidişi planladığımda, orada, kendimle karşılaşınca ne düşüneceğimi düşlüyorum; sonra gitmiyorum. Şarkılara eşlik etmeyi de unutuyormuşum çoktandır, bugün hatırladım. Belki iki ay, şarkıları eşliksiz dinlemişim yani.
Öyleyse bundandır kendimi ifade etmekte zorlanışım, kollarımın gövdeme bağlanması ve dilimin sürçmeleri; konuşmak anında gözlerimin dolması, elime aldığımda kalemin yazmaya değil ufalanmaya durması. Anlatamıyorum. Annemi özlemiyorum fakat “anne”yi özlüyorum. Tekne’yi özlüyorum, dostlarımı özlüyorum, beni tanıyanları özlüyorum. Tanınmayı ve kendimi çok özlüyorum, kafamı boşluğumdan çıkaramıyorum. Bulanık bir siyahlığın, bir kan pıhtısının uzvuyum.
Dışarı çıktığım bir günün hesabını yapmıyorum artık, fişlerimi almıyorum. Daha da ötesi zaman hesabı yapmıyorum, hız problemleri çözmeyi bıraktım. Belki de aritmetiği özlüyorum, yoksa üstüne yıllar geçiyor diye unutuyor muyum? Edebiyatçı mı oluyorum? Yarın varmışçasına bir şeyler arzulamayı, yarının vâr olduğuna inanmayı bıraktım. Planlar yaparak kendimi heyecanlandırmak aklıma gelmiyor, daha heveslenmeden kırılıyorum. Her şeyin bitecek olmasından korkarken buluyorum kendimi, acıların bile. Çünkü ben annemi özlemiyorum.
Bugün de bitti. Yapılacak listelerine bakıyorum, aynı yolu yürürken, aynı yolu gözlerken. Meydana ayak basmadan bul şu günü neyle tüketeceğini, yeter ki tükensin. Hadi artık, şu güneşi bir doğuralım! Bekliyorum, yoldan burnuma çalınan bir kokunun peşinden gitmeyi, her şeyin öylece kendiliğinden gerçekleştiği, mesela A.’e ait bir dünyayı, zıplayan bir kokunun ardından gitmekle düşlüyorum. Düşlerimi tüketemiyorum.
| 25 Nisan 2024*
*Günün şarkısı